İsot
 
      
 
 
Yok kardeşim, üzgünüm, isot da Kürtçe değil.
 
Gene bir tanesi sayfalar boyu döktürmüş, ne Türk faşizmine yalakalığım kalmış, ne hangi menfur çıkarlara “hizmet ettiğim.” Özbeöz Urfa malı olan isota sözlüğümde Türkçe demişim, halbuki Kürtçe olduğunu herkes bilirmiş, Türkler bu kelimeyi 1990’larda öğrenmiş, yalan konuşarak kime yaranmaya çalışıyormuşum, dıy dıy da dıy dıy.
 
Bakıyorum 1480 küsur tarihli Sultan Bayezit kanunnamesine, issi ot, “her türlü acılı baharat” gibi duruyor, ama karabiber demek de olabilir. [Hadi Halil Berktay gibi yapalım. Not 1: O tarihte daha bizim bildiğimiz yeşil/kırmızı biber Amerika’dan gelmemişti, o olamaz. Not 2: Ahmed Akgündüz yeni yazıya ıssı ot diye çevirmiş ama sanırım doğru olamaz; kelimenin aslı issidir, 17. yüzyıldan sonra ıssı olur. Özgün metne bakmalı nasıl yazmışlar.]
 
1680’de Meninski gayet net, issi ot demiş sin harfi ve şedde ile. Karşılığı şaşırtıcı, zencefil demekmiş. Ki o da ağız yakar fena halde. Yapı açık: issi demek sıcak, burada “yakan” anlamında. Ot Türkçede sadece küçük yeşil bitki değil, her türlü baharata, yemeğe katılan maddeye, ilaca ot denir, biraz İngilizce condiment gibi. İssi ot = yakar bahar.
 
Ahmet Vefik Paşa’da (1876) sözcük madde başında yok, ama Biber maddesinde ağzından kaçırmış, “Türkîde isot denir” demiş. Türkî demek burada “köylü ağzı” demek. Demek ki neymiş? İssi, issicek, issitme İstanbul ağzında zamanla ısı, (ı)sıcak, (ı)sıtma olurken issi ot kaybolmuş, ama taşra ağzında eski ses değeriyle yaşamaya devam etmiş. Yakın devirde Urfa’nın en yakıcı biber çeşidinin adı olarak gene geri geldi. Urfa’da eskiden Türk mü vardı diye sorarsanız bilmem, yerlisine sorun.

Comments (0)