Ünlülerin garip isimli çocukları
Melisa, Yasmin, Almira ve binlercesi hangi dile ait olduğu bilinmeyen isimleriyle aramızdalar. Üstelik salgın bir virüs gibi çoğalıyorlar.
Şebnem Özcan'ın köşe yazısı
Ahhh" diyorum, ünlülerin bebeklerinin dili olsa da konuşsa!
Hayatlarının ileriki safhalarında dalga konusu olmaktan kurtulsalar.
Keşke...
Keza, 'ismiyle müsemma' olmak zordur.
Bakın, Gülben Ergen'in 2.5 yaşında bir oğlu var:
Atlas!
Üstü ipek, altı kumaş manasında.
Düz, havasız, tüysüz anlamına da geliyor...
Ayrıca bildiğimiz 'harita.'
7 aylık ikizleri 'Ares' ve 'Güney'...
'Güney' tamam da;
Yunan mitolojisinde Zeus'un oğlu 'Ares', 'Savaş Tanrısı' demek.
Eeee?
Ne alaka?
XXXXXXX
Gülben'in kayınbiraderi Yılmaz Erdoğan'ın da geçenlerde bir oğlu oldu.
Rodin!
İbranice bir isim.
Kürtçe'de de 'Işığın Müjdecisi' anlamına geliyormuş.
Halbuki benim bildiğim tek Rodin, 'Düşünen Adam' heykelinin ünlü heykeltıraşı Auguste Rodin'dir.
Ne yalan söyleyeyim, onun dışında 'Rodin' isminde hiç bakkal amcam olmadı.
En yakın arkadaşımın babasının adı da 'Rodin Bey' değildi ya da sahibi Hakkarili, adı da 'Rodin' olan bir kebapçıda et yemedim.
TC. sınırları içinde 'Rodin' ismini hiç duymadım.
XXXXXXXXXX
Bir misal daha, Okan Bayülgen kızına yaşadığı şehrin ismini koymuştur,
İstanbul...
İstanbul'un orijinali 'Stanpoli' Rumca'dır.
Kanımca Okan Bey,
İstanbul için yazılan bütün güzel şiir ve şarkıların kızını anlatmasını istemiştir,
Adını 'İstanbul' koyarak kızına jest yapmıştır.
Belki de şehirden ismi olan 'Paris Hilton'dan ilham ve cesaret almıştır, kim bilir!
Başka hangi akıllı kızına İstanbul ismi koyar ki?
Hepsi size birer örnek...
Ünlüler entel dantel, özgün ve sıra dışı olma emellerini çocuklarını da kullanarak nasıl gerçekleştiriyorlar, görün işte!
XXXXXXXXXX
Hatırlarsanız bir süre evvel, sıradan vatandaşlar Cüneyt ve Nuray Torun çifti ikiz çocuklarına 'Polat' ve 'Memati' ismini koymak istemişti.
Yerel mahkeme bu isteğe kısmen 'hayır' kararı vermişti.
Yargıtay'dan cevap geldi:
'Polat'a evet ama 'Memati'ye hayır...
Yargıtay, "Çocuklara Memati adı konulamaz..." dedi.
Memati Arapça'da ölüm anlamını taşıyormuş, isim ileride çocukları zor duruma düşürebilirmiş.
Genel ahlaka aykırı bir isimmiş...
XXXXXXXXXX
Sanem; Arapça, kafirlerin önünde ibadet ettikleri put, heykel demek.
Benim bildiğim bir 'Sanem Çelik' var.
Bade; Arapça, şarap, içki, kadeh demek.
Mahsun Kırmızıgül'ün eski sevgilisinin ismi de Bade İşçil.
Melis; Greekçe; Yunan mitolojisinde geçen bir rahibenin ismi...
'Bu Kalp Seni Unutur mu' dizisinde rol alan oyuncu Melis Birkan!
Lara, Latin mitolojisinde adı geçen 'ölüm meleği!'
Alın size şarkıcı Lara!
Bu liste uzayıp gider.
XXXXXXXXXX
Diyeceğim şu;
Mematiler'in ne günahı var?
Melisa, Yasmin, Almira, Aymina, Pamira ve binlercesi hangi dile ait olduğu bilinmeyen isimleriyle aramızdalar.
Üstelik salgın bir virüs gibi gittikçe çoğalıyorlar.
Sanem Çelik, Melisa Birkan, Bade İşçil, Lara vs. gibi tanınan isimlere özenip, onların adını çocuklarına koyanlar da var.
Bir bakacaksınız etrafta, isimleri,
'put', 'şarap', 'rahibe', 'ölüm meleği' anlamına gelen bir dolu çocuk dolaşıyor.
O zaman şaşırmayın.
Tamam, 'Memati' anlam itibarıyla ürkütücü olabilir ama
çifte standarda da karşıyım.
'Rodin', 'Leo', 'Ares', 'İstanbul' çok örnek alınası, düzgün isimlerse eğer 'Memati'ye de "Olmaz!" denilmez.
Ya da bütün bu isimleri yasaklayın gitsin!
Çocuğuna 'savaş tanrısı' ya da İbranice 'Rodin' diyene yasak yok da 'ölüm' diyene mi var?
Saçma!
13- 14 YY. DA ÖĞRETİCİ METİNLER

Konuları bakımından öğretici metinler 4’e ayrılır:
1. Tıp metinleri
2. Dini Metinler
3. İslâm Menkıbeleri
4. Öğüt ve bilgi verici metinler


METİNLERİN ÖZELLİKLERİ
-Aydınlatıcı, yol gösterici, tenkit edici metinlerdir.
-Konuları: Din, tasavvuf, İslam Menkıbeleri, Tıp ve tabiattır.
-Dil: Nesir dili yeni anlam ve kavrayışlarla zenginleştirilmiştir. Sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Cümleler kısa ve açıktır.
-Öğretici metinler manzum ve mensur yazılmıştır.

NASREDDİN HOCA FIKRALARI
* Anonim gülmecelerdir.
* Ders verme, öğüt verme ön plandadır.
* Toplum sorunları karşısında düşündüm , sorgulayan yapıcı mizahtır.
* Nasreddin Hoca akıl ile duygu arasında köprü kuran bir halk filazoftur.
* Bazı fıkralar sonradan N. Hoca’ya mal edilmiştir. 500 kadar fıkra vardır. Fıkraların bir bölümünün kökü aşağıdaki kaynaklara dayanır:
* Eski Yunan’a
* Uluslar arası folklor temalarına
* İslamlar-arası kaynaklara

Irak’ta X. yy.da yaşamış ünlü Cuha’nın kimi fıkraları N. Hoca’ya mal edilmiştir.

N. Hoca halkın sağduyusunu temsil eder.
Fıkralar 15. yy. dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
*Letaif-i Nasreddin – Mehmet Tevfik 1883
*Abdülbaki Gölpınarlı- Nasreddin Hoca 1961
*Orhan Veli - N. Hoca Hikayeleri 1940

HACI BEKTAŞİ VELİ (1209-1271)

*Bektaşi Tarikatının piridir.
*Bektaşilik, XIII. yüzyılda Hacı Bektaş Veli tarafından temel ilke ve söylemleri oluşturulmuş Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılmış kültürel, sosyolojik, fikri ve tasavvufi bir sistemdir.
*O, Anadolu'yu Türkleştiren Türkmen gücünün hayatına şekil veren bir halk lideridir. Hacı Bektaş Veli'ye bağlı Türkmenler'e, Bektaşi denilmiştir.
* Alevi Bektaşi anlayışını harcını karmış bu, birçok ülkede kabul görüp benimsenmiştir.
*Hoca Ahmet Yesevi tarikatında yetiştiği söylenir. Ama Hoca Ahmet Yesevi ile dönemdaş değildir.
* Kardeşleri ile Horasan ‘ dan gelerek Anadolu’ya yerleşmiştir.

MAKALAT (HACI BEKTAŞİ VELİ)
-Tasavvuf geleneğine bağlı kalınarak yazılan metinlerdir.
-Ayrı ayrı konuların işlendiği bölümlerden oluşur.
-Aslı Arapça kaleme alınmıştır.
-Yazılış amacı: Dönemin hayat anlayışını, ilahi aşkı, aşkın verdiği coşkuyu,İslam inancının kaynaklarını öğretmek amacıyla yazılmıştır.                                                                                                                                                                    ..............Ana düşüncesi: .............
-Akıl ile öfke
-Utanma- haya ile açgözlülük
-İlim ile haset
-İman ile şüphe karşılaştırılarak iman Rahmani; şüphe şeytanidir görüşüne varılmıştır.

GÜLŞEHRİ: (1250 ? – 1335 ?)

-Türk tasavvuf şairi.
-Türkçenin Anadolu’da bir kültür dili olması için çaba harcamıştır. Türkçeyi kaba ve kötü kullananları eleştirir.
-13. yüzyıl sonu ile 14. yüzyılın ilk yarısında Kırşehir’de yaşadığı, mantık, matematik, fıkıh ve tefsirle uğraştığı anlaşılmaktadır.
-Kabri Nevşehir’in Gülşehir İlçesindedir.
-Yapıtları: Gülşehri’nin en önemli yapıtı Ferideddin Altar’ın aynı adlı yapıtını temel alarak yazdığı ve Gülşenname olarak da bilinen Mantiku’t-Tayr’dır.(Kuşların konuşması anlamına gelir.)
- Tasavvufi eserdir.
- Öğretici metindir.
- Manzum ve mensur özellik gösteriri.
- Alegorik bir özellik gösterir.
- Çeviriden çok yeniden yazılmış bir yapıt olma özelliği gösterir.
-Felekname (İslâm felsefesindeki başlangıç ve son konusunu işler. Farsça mesnevi)
-Keramet-ı Ahi Evran (Türkçe mesnevi)











Nasrettin Hoca (1208-1284)

 

 

Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.


Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat'ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.

Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.

Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yan yana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.

Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Buradan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.

Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Şeriat'ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir. Akşehir, Nasreddin Hoca ile adını Dünya'ya duyurmuştur. 1208–1284 yıllarında Akşehir'de yaşayan ünlü düşünür ve mizah ustası Nasreddin Hoca anısına yaşatmak için uluslararası ve ulusal düzeyde kutlamalar ve festivaller düzenlenmektedir.

Nasreddin Hoca'nın Kişiliği

Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri bildiren, doğruya sevk eden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslup ile gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Latifeleri hikmet ve ibret dolu birer darb-i mesel gibidir. Bu bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla ilgisi yoktur. Manidar latifeleri önce yakın çevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları git-gide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe uğramıştır. Bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır. Yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkça göstermektedir. Ayrıca, Nasrettin Hoca´nın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. Ayrıca Türk milletinin zekâ inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; Allah-ü tealanın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir. Bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra´da British Museum´da. Haza Terceme-i Nasreddin Efendi Rahme başlıklı yazma eserdir. Ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı, onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. Nitekim eserin sonunda bu durum: "İşte Nasreddin Efendinin kibar-ı evliyadan (Evliyanın Büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. Merhumun bu kıssalardan haberi var yok böyle yazmışlar. Her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir Fatiha bağışlarsa, Hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akıbetini hayr eyleye" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, Nasreddin Hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.

Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.

Nasreddin Hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. Bunlar arasında Pierre Mille´in Nasreddin et son epouse adlı kitabı, Edmonde Savussey´in La Litterature Populaire Turque adlı eserindeki Nasreddin Hoca bölümü, Jean Paul Carnier´in Nasreddin Hoca et ses Histoires Turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur.

Nasreddin Hoca Hakkında Söylenenler

İlhan Başgöz "...En az 500 yıldan beri onun fikralarini dinleyerek, beslenerek buyumusuz. Bu etki cocuk coluk, genc ihtiyar hepimize islemis. Boylece Nasreddin Hoca'yi Turk halki yarattigi kadar, Turk halkini da Nasreddin Hoca yaratmistir..."

Adnan Binyazar "...Nasreddin Hoca, her kesim halkin; koylunun kentlinin, varsilin yoksulun celiskilerini, dusuncelerini, elestirilerini dile getirir. Fikralarda yerellik, sinifsallik ozelligi onemli bir ayrilik yaratmakla birlikte, Nasreddin Hoca'da bu gorulmez. Basta komsu ulkeler olmak uzere, butun dunyada taninmasinin, yayginlasmasinin nedenini, onun bu evrensel yonunde aramak gerekir..."

Toramirzo Cabbarov "...Nasreddin Hoca Turk milletinin yukunu yeniledecek, her bir evde beklenecek, misafirdir. Onun kartviziti kahkahadir. O Dogu ve Bati memleketlerinde faal olan vatandastir. Ulke sinirlarindan esegine binip gecer. Onun pasaportunu sinir erleri yoklamiyorlar. Cunku o dunyanin buyuk insanidir. O yildan yila genclesiyor. Omuzundaki gomlegi eskisiyor, ama gulusu daima yenilesiyor.."

Ahmet Caferoğlu "...Bu aziz halk evladinin sariginda sehir, yani yerlesik, kucuk eseginde ise gocebe Turk yasayisinin bagdastirilmak istendigini sezmekteyim. Bu yolla Hoca'miz keçe medeniyeti ile balçik medeniyetini kendi şahsinda kaynaştirmis bir şovalyedir."

Ziya Gökalp "...Nasreddin Hoca, Turk nekregullugunun en yuksek simasidir." [Nekre: hosa giden, gulunc, ince bir alay iceren soz]

Abdulbaki Gölpınarlı "...Halk Hoca'dir...Hoca, halkin muhayyilesinde; halk, icap edince oz nefsine bile onun nuktesiyle catiyor, onun diliyle sozler sarfediyor. Bedri Rahmi Eyuboglu'nun dedigi gibi yakin zamanda bir gun Hoca, otobuse, dolmusa da binecek, taksiye de binmek isteyecek mutlaka."

Rostislav Holthoer "...Hoca'nin dunyanin baska yorelerindeki fikralarda ve masallarda yasamasi pek muhtemeldir. Ortadogunun pek cok ulkesi Hoca'yi kendi mali yapmak istiyor. Ama turbesi Turkiye'de Aksehir'de bulunuyor. Ne var ki, kisiligi ve unu bu kentle sinirli degildir. Kendisi kozmopolit olup zamanlarin otesinde bulunmaktadir."

Fuat Köprülü "...O, bizim en asli mahsullerimizden biridir." [Fuat Koprulu, Nasreddin Hoca'nin tarihi kisiligiyle ilgili arastirmalara ilk onculuk eden kisidir. A. Kabacali, 1991]

Şükrü Kurgan "...Anadolu Turk mizahi, yorgun bir zihnin dusuncelerini bosaltan, dilimizin guclu bir deyimi ile "lala-pasa eglendiren" basibos bir mizah degildir. Nasreddin Hoca mizahi, Turk halkinin sorunlari ile beraber yuruyen, toplum egitimine yonelmis, yapici bir mizahtir. Turk halki, yuzyillar boyunca dertlerini bu mizahla avutmus, sevinebildigi mutlu gunlerde de, bu mizahin sevinci ile yasamistir...Bu 'Nasreddin Hoca sevinci ile yasamak', hafif olmak, isleri sakaya almak demek degildir, sadece guler yuzu ciddilige engel saymamak, yani Turk halki gibi 'guler yuzle ciddi olmak' demektir..."

Anna Masala "...Nasreddin'in vucudu turbesinde istirahat etmekteyse de ruhu hicbir zaman olmemistir. Hatta gercek mucize sudur: Butun dunya ondan bahsetmekte, edebiyatcilar ondan bahsetmekte, toplumlar ondan bahsetmekte, halk onu kendi gizli koruyucusu olarak tanimakta ve hikayeleri ruzgar gibi yayilip, ekmek gibi kabarmaktadir. Gelecek nesillerin bu ekmekle uzun zaman beslenecekleri suphesizdir..."

Aziz Nesin "...Dogumundan once de, olumunden sonra da yasamis insan Nasreddin Hoca'dir. Olumunden sonra yasamis baska tarihsel ve toplumsal kisiler vardir, ama olumunden once de yasamis olan dunyadaki tek insan Nasreddin Hoca'dir..." "..Nazım Hikmet, Hoca'yi gulen degil, aglayan insan sembolu olarak gostermistir. Nasreddin Hoca fikralarinin ozunde gozyasi vardir. Turk halki bu fikralara, aglamanin yerine, gulmustur. Cunku Nasreddin Hoca yalniz alay etmekle yetinmemis, ezilen halkin da kaltabanligi, o curumus toplumdaki korkakligi, ikiyuzlulugu, yureksizligi, sahteciligiyle de alay etmistir. Aslinda Nasreddin Hoca derken, Turk halkinin kendisini anlamaktayiz. Boylece Türk halkı, kendi kendisiyle alay edebilme olgunlugunu gostermistir. Goethe, 'Kendikendisiyle alay edemeyen, olgun insan olamaz' der. Turk halki, yuzyillar boyunca yarattigi Nasreddin Hoca'nin toplumsal kisiliginde, biyandan ezenlerle alay ederken, biyandan da kendikendisiyle alay ederek, cokuntu nedeninde kendisinin de sorumlu oldugunu, payi bulundugunu gostermistir...

Cahit Tanyol "...bu fikralarda bireysel tek bir iz dahi bulmak mumkun degildir. Hoca'da belli bir aptal kisi degil, belli bir aptalligimiz ve bonlugumuz hicvedilir."

Fikret Türkmen "...Karsimiza, Turkistan'dan Macaristan'a Sibirya'dan Kuzey Afrika'ya kadar Turklerin ayak bastigi her yerde Nasreddin Hoca cikmaktadir..."

 





--
DEHA OLMAK:
İMKANSIZ SANILAN ŞEYLERİN iÇİNDE BİR MÜMKÜN OLDUĞUNU SEZMEKTİR, GEMİLERİN KARADA DA YÜZEBİLECEĞİNİ SEZMEK; MEHMET LERDEN BİRİNİ
FATİH YAPAR...
http://postahane.blogspot.com/

MEHLİKA SULTAN

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.


Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

 YAHYA KEMAL BEYATLI



--
DEHA OLMAK:
İMKANSIZ SANILAN ŞEYLERİN iÇİNDE BİR MÜMKÜN OLDUĞUNU SEZMEKTİR, GEMİLERİN KARADA DA YÜZEBİLECEĞİNİ SEZMEK; MEHMET LERDEN BİRİNİ
FATİH YAPAR...
http://postahane.blogspot.com/