EDEBİYAT AKIMLARI
Aynı görüşte olan sanatçıların
bir araya gelerek, belirledikleri ilkeler doğrultusunda yapıt ortaya
koymalarıyla ortaya çıkmış edebi anlayışlardır. Edebiyat akımlarının
oluşmasında toplumsal değişmeler ve gelişmeler, bilimsel ve teknolojik
yenilikler, bireysel özelliklerdeki farklılaşmalar etkili olmuştur. Genellikle
birbirlerine tepki olarak ortaya çıkan edebiyat akımlarının temsilcileri,
akımlarının ilkelerini kendileri belirlemiştir.
Avrupa'da edebi akımlar
başlamadan önce, iki önemli düşünce ve sanat anlayışı vardı: Hümanizm ve
Rönesansçılık
HÜMANİZM:
* İnsana değer vermek esastır.
* Tabiatı Tanrı yaratmıştır düşüncesi kabul edilmiştir.
* İnsanı sevip onu yüceltme.
RÖNESANSÇILAR:
*Hem hümanizmin getirdiklerin hem de
16.yy. bilim ve akılcılığını benimsemişlerdir.
*Özgürlük düşüncesini geliştirirler.
*17.yy ortalarında Fransa'da ortaya
çıkan edebiyat akımıdır.
*Akla ve sağduyuya değer verirler.
*İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır,
*Konularını eski Yunan ve Latin edebiyatından alırlar.
*Kahramanları seçkin kişilerdir. Sıradan insanlara eserlerinde yer vermezler.
*Önemli olan konu değil konunun işleniş biçimidir
*Dil, üslup kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Dil açık, yalın ve soyludur.
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*Sanatçı eserde kendini gizler.
*Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur.(olay, zaman, mekân)
*Bu akımın en önemli temsilcileri: Moliere, Corneille, Racine, La Fontaine,
La Bruyere, Daniel Defoe,
Boileau, Malharbe, Madam De La Fayette, Fenelon, Bousset
*Türk edebiyatında ise Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa 'dır.
Şinasi'nin La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere den yaptığı çeviri
ve adapteler klasisizmi edebiyatımızda tanıtmıştır.
*Fransa'da 1830 yıllarında klasizme
tepki olarak doğmuştur.
*Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
*Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan tarihten ve
günlük yaşamından alınır.
*Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler.
*Sanatçılar kendi eserlerinin kişiliklerini gizlemezler.
*Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir.
*Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire önem verilir.
*Konular işlenirken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi karşıtlıklardan
yararlanırlar.
*Üç birlik kuralı terk edilir.
*Temsilcileri: Voltaire, Shakespeare, Lord Byron, Goethe, Schiller, Jean Jacques
Rousseau, Chateaubriand, Madame de Stael, Lamartine, Victor Hugo,
Aleksandre Dumas Pere, Alfred de Musset, Alfred de Vigny, Aleksandre
Puşkin.
*Türk edebiyatında ise Namık Kemal, Ahmet Mithat
Efendi, Abdülhak Hamit
Tarhan, Recaizade Mahmut
Ekrem (şiirde)
*19.yy'ın ikinci yarısında Fransa'da
romantizme tepki olarak doğmuştur.
*Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan kişilerin
benzerleridir
*Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini çizen çevre ve
ortamın tanıtılmasına önem verilir.
*Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz kahramanın gözüyle yapılır.
*His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtır.
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*Hikâye ve Romanda uygulanır.
*Temsilcileri: Gustave Flaubert, Stendhal, Honore de Balzac, Daniel Defoe,Charles Dickens, Hemingway, Turgenyev, Çehov, Gorki, Gogol, Tolstoy,Dostoyevski.
*Türk edebiyatında ise; Recaizade Mahmut
Ekrem (roman ve öyküde),Samipaşazade
Sezai, Mehmet Akif
Ersoy, Halit Ziya
Uşaklıgil, Mehmet Rauf,Ömer Seyfettin, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Refik Halit
Karay, Reşat Nuri
Güntekin, Halide Edip
Adıvar.
*Determinizm anlayışını romana getiren
bu akım 19. asrın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkmıştır.
*Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur.
Natüralistler, Determinizmi topluma ve insan uyguladılar.
* Toplum büyük bir laboratuar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
*İnsan kişiliğini anlatabilmek için soya çekim yasalarından ve toplum
biliminden yararlandılar.
*Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar verilir.
*Yazar eserde kişiliğini gizler.
*Gözlem ve tasvir önemlidir.
*Eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
*Bedenden ayrı bir ruh yoktur.
*Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur
*Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler verilmiştir.
*Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
*Sanat sanat içindir ilkesini savunmuştur.
*Nesneleri dış görünüşünü aktarmışlardır.
*Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralayışı ve ahenk önemlidir.
*Romantizm'de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönüşmüştür.
*Temsilcileri: Gauthier, Theodore Debanvaille, Francois Coppee, Jose Maria De
Daudet, Sully Prudhomme
*19.yy'ın son çeyreğinde ortaya
çıkmıştır.
*Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek
anlatılabilir.
*Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler yaşatmaya çalışırlar.
*Şiirde anlam açıklığından kaçındılar.
*Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
*Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün batımı gibi belli
belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar.
*Şiirde musiki her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
*Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
*Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.
*Türk edebiyatında ise; Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi
Tanpınar, Cahit Sıtkı
Tarancı, Ahmet Muhip
Dıranas, Cenap Sahabettin
SÜRREALİZM (GERÇEK
ÜSTÜCÜLÜK)
Realizm, natüralizm ve parnasizm
akımlarına tepki olarak doğmuştur. Freud'un "psikanaliz kuramı'nın
edebiyata uyarlanmış biçimidir. Akımın bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre,
insanoğlunun dış dünyadan edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında
toplanır. Bu istekler düş, rüya, yarı rüya durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Akımın kurucusu olan Andre Breton bu akımı şöyle tanımlamıştır:
"Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla,
düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak için başvurulan, içinden geldiği
gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her
türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır."
*Kelime anlamı "gerçek
üstüncülük" demek olan bu akım 1924'te Fransa'da çıkmıştır.
*Sürrealistler Sigmund Freud'un etkisinde kalmışlardır.
*Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar.
*Hipnotize edilmiş insanlara şiir söylettiler.
*Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren İçgüdü, bilinçaltıdır
demişlerdir.
* Türk edebiyatında ise; Orhan Veli ve
arkadaşları, Cemal Süreyya, İlhan Berk(İkinci Yeniciler), Oktay Rifat
EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)
19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış,
Fransa'da gelişmiş; daha çok; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini
göstermiştir. Empresyonistler, varlığın gerçek ve nesnel yanını değil,
sanatçıda uyandırdığı izlenimleri anlatma amacını gütmüşlerdir. Bu izlenim, sanatçıdan
sanatçıya değiştiği için, ortaya konan sanat yapıtı, onu ortaya koyanın
kişiliğini yansıtır. Yapıtlarında kendi iç dünyalarını dile getirdikleri için,
çevreyi saran evrene ve dış dünyaya karşı ilgisizdirler.
* Duyularımızın dış evreni bize olduğu gibi
değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırdığı kabul edilmiştir.
* Sanatçılar, yapıtlarında, dış dünyada gördüklerinin gerçek yönünü değil;
"kendilerinde uyandırdığı izlenimleri" anlatmışlardır.
EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)
Birinci dünya savaşından sonra,
empresyonizme tepki olarak doğmuş, Alman sinemasında uygulanmıştır. Çevremizi
saran evrene ve dünyaya karşı ilgisiz görünen bu akım, insanın iç dünyasını ve
bütün duygularını en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler
her insana göre değişik olduğu için önemli olanı sanatçının kişiliğini ve
gerçekleri kendine göre dile getirmesidir.
* Sanatçılar, kendi içlerine kapanıp
kendilerini gözlemlemiş, iç gözleme önem vermişlerdir.
* Bireyin en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu kullanılmıştır.
* Yapıtlarda, fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.
* Amaç, insanların ruhsal durumlannın ortaya konmasıdır.
KÜBİZM
20. yüzyılın başında empresyonizme tepki
olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Yazın alanın
da, özellikle şairler, ressam Picasso'nun da etkisiyle bir anlayış
geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi
saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olaylan ve anlamları yakalamak
gerekir "Söylenmemiş olanı", "görülmemiş olanı" gün ışığına
çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir.
* Varlığın, dış görünüşüyle birlikte iç
dünyasının betimlenmesi amaçlanmıştır.
* Sanatçılar, anlatımı canlı kılmak için, yapıtlarında duygularla olayları
karıştırarak yansıtmışlardır.
* Dünya edebiyatında temsilcileri: Apollinaire, Max Jacob, Jean
Cocteau, Blaise Cendrars
FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)
20. yüzyılda ortaya çıkmış, makineyi ve
hızı edebiyata taşıyan edebiyat akımıdır. I. Dünya Savaşı başlamadan ortaya
çıkan bu akım, "geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi"
ilke edinmiştir.
*Geleceği makineleştiren sanattır.
*20.yy. başında Marinetti tarafından kurulmuştur.
*Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve yeni anlatım biçimleri bulmalı.
*Makinalaşma çalışmaları kutsallığı savunulmalıdır.
*Temsilcileri: Marinetti ve Mayakovski
*Türk edebiyatında ise: Nazım Hikmet
EGZİSTANSİYALİZM (
VAR OLUŞÇULUK)
Egzistansiyalizm, kökü İlkçağ Yunan
felsefesine kadar uzanan bir felsefe sistemidir. İkinci Dünya Savaşı'nın son
yıllarında bağımsız bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Felsefe ve edebiyat
alanında en önemli temsilcisi ve kurucusu Jean Paul Sartre'dır. Bu akıma göre,
insan kendi özünü kendisi seçer. Bu görüş şöyle özetlenebilir: "Var"
olma "öz"den önce gelir; yani, insan önce dünyaya gelir, var olur,
ondan sonra olmak istediği gibi olur. Egzistansiyalizmin bu anlayışı, Nietzsche
nin, "Her insan, tarihte eşi bir daha tekrarlanmayacak biricik
harikadır.'' sözünde, özlü ifadesini bulur.
*Var olmayı her şeyden önce görenlerdir.
Bu akıma var oluşçuluk da denir.
*İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
*İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Tristan Tzara adlı
gencin etrafında toplanan bir grup şair; "dada" sözcüğünü, kurmak
istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve dadaizmi kurmuşlardır. Fransızca bir
sözcük olan dada, çocukların binerek oynadıkları "ağaç parçası, tahta
at" anlamına gelir. Düzensiz sözcük ve imgelerin kullanıldığı bu akım,
Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan aydın
ve sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir başka deyişle iki dünya
savaşı arasında varlık gösteren ve toplumu uyuşukluktan kurtarma çabası güden
bir harekettir.
* Aklın hiçbir değerinin olmadığı
söylenmiş, hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanılmamış, her şeye kuşkuyla
bakılmıştır.
* Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi
benimsenmiştir.
*Kelimeleri rasgele kullanmak suretiyle oluşan şiirlere denir.
Comments (0)