O BELDE

Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu seffl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir mânâ,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğna
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâima ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervaha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz…
                                                    (Ahmet Haşim)


Kelimeler
Melâl-i hasret ü gurbet: Hasret ve gurbert üzüntüsü
Ufk-ı şâm: Akşam ufku
Mesâ: Akşam
Âlâm-ı fikir: Acılı, hüzünlü düşünceler
Mersi: Liman, sığınak
Melal: Hüzün, keder
Âşinâ: Tanık
Gam-ı nermîn: Hafif üzüntü
Muğber: Gücenmek
Lerze-î Istitâr: Gizli dalgalanma
Menâtık-ı dûşîze-yi tahayyül: El değmemiş hayal bölgeleri
Ârâm: Durmak, dinlenmek
Sükûn-ı menâm: Uykusuz gece
Nefy ü hicre: Sürgün ve ayrılık


O Belde şiirinde Ahmet Haşim, gerçek dünyadan ayrı, ideal bir dünya düşlemektedir. Bu hayal ürünü beldede kadınların, gerçekte olanların aksine, ne kadar da masum, ince, huzur veren yaratıklar olduğunu vurgulamaktadır. Şiirde dört tane olmazsa olmaz vardır: “sen, ben, güzelliğini sana borçlu olan akşam vakti ve düşünce elemlerine bir sığınak olan mavi deniz1′ Bu dörtlü varsa şair cennettedir âdeta. Ancak gerçekte ne o belde vardır ne sözü edilen sevgili ne güzelliğini o sevgiliden alan akşam vakti ne de mavi deniz.
Haşim’in bu şiirde kullandığı en önemli araç “hayal”dir. Bu “hayal” ile gerçek yaşamı değiştirir. Haşim’in kurduğu “o belde” insanın güzellik özlemine karşılık gelmektedir. Bu, onun gerçeği daha kuvvetle duymasını da sağlar.
Şiirde sembolizmin özellikleri ve akşam saati havası kendini hissettirir. Şiirde Edebiyat-ı Cedîdeciler gibi, yaşanan hayattan uzaklaşma; uzak, güzel ve bilinmeyen bir ülkeye özlem kendini hissettirir. Bu düşünceler Servet-i Fünûn sanatçılarına hâkim düşüncelerdir. Sanatçının “O Belde” ile anlattığı ideal ülkesi, çocukluğunda yaşadığı anların idealize edilmiş bir şeklidir âdeta. Bunu şiirin genelinde anlatılan kadınlardan da anlıyoruz. “O Belde” kadınları güzel, ince, saf ve leylîdir. Hepsinin gözlerinde hüzün ve sükûn vardır. Hepsi de kız kardeş ya da sevgilidir; çünkü şairin kadınlara verdiği bu sıfatlar annesinin sıfatlarıdır. Şairin bilinçaltındaki “anne” imajı şiirin geneline sinmiştir. Ahmet Haşim’in annesine duyduğu sevgi çok büyüktür ve küçük yaşta annesini kaybetmesi, Haşim’in sanatında ortaya çıkan karamsarlık ve hüznün en büyük sebeplerindendir. Haşim’in, şiirlerinde genellikle güneşin batış ânından bahsetmesinde, Dicle kenarında annesiyle yaptığı akşam gezintilerinin etkisi vardır.
Haşim’in geçmişe, özellikle annesiyle birlikte yaşadığı yıllara olan özlemi sonradan o kadar büyür ki, bu bir hayâl âlemi yaratmaya kadar gider. Burada beklenense, yine annesidir. Birçok şiirinde annesini, nurdan ve ziyadan bir ruha ve güzel bir hayâle benzetir.
Şair, denizin bile hasta olduğu O Belde’yi hayalin el değmemiş bölgelerinde duran ideal bir liman, eşsiz bir sığınak olarak görmektedir.
“Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz”
derken yaşadığı dönemden, yeni kuşakların her türlü kabalığından, anlayışsızlığından şikâyetçidir aynı zamanda. Bu şikâyet,
“Sana yalnız bir ince taze kadın Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar Bulamaz sende bende bir mânâ” dizelerinde daha belirgindir.
Haşim, şiirde hayalindeki ülkeyi arar, ancak bu arayışın sonu, şair için hüsrandır. Sonunda şair, gerçeğe teslim olur:
“Ve mâi gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz.”
“O Belde” serbest müstezat şeklinde yazılmıştır. Şair, sembolist şiir anlayışını ve şiirin musikisini, ahengini sağlamak için serbest müstezattan yararlanmıştır. Şair, musikiyi sağlamak için şiirde farklı aruz kalıplarını kullanmıştır. Yine uyakları serbest kullanmış, sözcük tekrarlarıyla,
“Ne sen
Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa; Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz…”
ahenk sağlanmıştır. Şiire lirizm ve mavi atmosfer hâkimdir. Mavi sıfatı hayalî, siyah ise gerçekliği temsil eder. Şair gerçekten hayale sığınmaktadır. Yaşadığı hayattan mutlu değildir, “O Belde” ile daha mutlu olacağı, düşsel bir dünya kurar şair. Bu dünyada her şey yerli yerindedir, insan daha mutludur. Ama şiirde yine bir hüzün vardır.
Şair, dizeleri birbirine yakın sözcüklerle başlatarak, ses bakımdan birbirine benzer sözcükleri tekrar ederek şiirde musikiyi sağlamıştır. Böylece ses grupları dize içinde ve dizeden dizeye geçerek bir ahenk oluşturmuştur.
Sanatçı, şiirde bazen uzun, bazen kısa dizelerle şiir içindeki musikiyi sağlamaya çalışmıştır. Bunda kullandığı sıfat ve isim tamlamalarının de etkisi büyüktür. Ayrıca bu sıfat ve tamlamalarla etrafındaki nesne ve varlıkları silmeye, kaybetmeye çalışarak sembolizmin özelliklerini yansıtır. “Güzel, ince. saf, leylî kadınlar”, ‘lerze-i istitar”, “dalgın mesâ, o hasta deniz” sözlerinde bunu görmekteyiz. Kadınların leylî olması, kamerin hüzünlü, denizin hasta olması onun iç dünyasını da yansıtır. Deniz için kullanılan “hasta” sıfatı üzüntü hâlini göstermektedir.

Comments (0)